Sevdigim filmleri paylasmak istedim...

Saturday, June 30, 2007

13/ Tzameti/ 13/ Onuc (2005)


Gecen ay karli daglarin tepelerinde dolasirken bizi oraya cikaran adam yanindaki kadina " Iste Sundance su tarafta kaliyor diye gosteriyordu." Sundance deyince tabii ki akla ilk gelen seylerden biri de sinema. Her sene Ocak ayinda duzenlenen bu festival Amerika'daki bence en guzel film festivali. Ozellikle independent filmlerin geldigi festival son zamanlarda Hollywood'daki buyuk studyolarin da ilgisini cekiyor, gerci festivali duzenleyenler bundan pek hosnut degiller ama ne yaparsin...

Neyse gelelim filmimize. Tzameti, Gurcuce'de 13 demek. 2006'da Dramatic Dunya Sinemasi kategorisinde Juri Buyuk Odulunu alan bu film Gurcu yonetmen Gela Babluani'nin ilk uzun metraf filmi. Senaryoyu da kendisi yazmis ve filmdeki basrol oyuncusu da erkek kardesi George. Babalari da yonetmenmis bu maharetli kardeslerin...

Sebastian ve ailesi, Fransa'ya goc etmisler ve zor sartlarda geciniyorlar. Bir evin catisini onarmaya baslar. Ev sahibi adamin olumu sonucu parasini alamaz ama calisirken eve gelen bir zarfi, duydugu konusmalardan onemli oldugunu ogrenip yanina alir. Icinde bir takim direktifler ,bir yerlere gitmesi icin tren biletleri, 13 numarali bir kart, biraz para v.s. var olan bu zarfi alip, nereye gidecegi bilmeyen bir maceraya atilir genc Sebastian. Bu noktada soyle dusunuyor izleyici " Kaybedecek neyi var ki? Calistigi is is degil, hayatinda baska bir hareket yok, neden olmasin?". Ama gelisen olaylar bunun hic te kucuk bir macera omayacagini gosterir.

Onu karsilayan adam kendisini gozlerini baglayarak bir eve goturur. Ev alabildigine kalabalik, bir suru kelli felli parali adamla dolu. Bir de kendisi gibi tipler var. Ama onun gelmesine pek de sevinmeyen bir grup ta var, cunku o bekledikleri 13 numara degil. Asil gelmesi gereken olen ev sahibidir ve birazdan baslayacak olumune rulette rol alacaktir gelebilseydi. Biraz konusmadan sonra Sebastian oyundaki yerini alir, ve silahlar verilir ellerine, sonra kursunlar, bir daire etrafinda herkes onundekinin kafasina dogrultur silahi ve hakemin basla isareti olan ampulun yanmasiyla patliyor silahlar. Oyun son iki oyuncu kalana kadar devam ediyor ve her raundda kursun sayisi artiyor. Aralarda oyuncular, ya uyusturucu aliyor, ya iciyor, birazdan olup olmeyeceklerini mi dusunuyorlar, yoksa kazanirlarsa alacaklari parayla ne yapacaklarini mi ya da buraya nasil geldiklerini mi bilemem. Olenler evin bodrum katina indiriliyor, bahisler degistiriliyor, zengin kesim, olup giden zavalli kucuk insanlar uzerinden egolarini tatmin ediyorlar.

Velhasil, sonunda Sebastian kazaniyor ve parayi aliyor ama son raundda karsilastigi oyuncunun menajeri(ayni zamanda kardesi) pesine dusuyor, tabii pesinde polis te var ve onlar da bir yerde yetisiyorlar Sebastian'a ama onlardan once parayi ailesine gonderiyor, polise de orda gordugu arabalardan birinin plakasini veriyor. Bindigi trende karsilastigi oyuncunun kardesi gelip Sebastian'i oldurmese belki de onun icin cok degisik bir macera olacakti bu ama zannediyorum ki yasasa bile o kadar insanin olduruldugu bir ortami gordukten sonra normal hayata donebilsin. Belki onun da olmesi, bir rahmetti.

Film siyah-beyaz. Film Noir kategorisinde, cok ozenle cekilmis, oyunculugu super bir "diamond-in-the-rough". Sanirim Brad Pitt'in firmasi filmin Hollywood versiyonunu yapacaklarmis ama yine ayni yonetmen. Ama eminim isin icine daha ticari kavramlar da girecektir, kadin ve ask hikayesi v.s.
Simdiden birsey demek zor ama bence boyle guzel filmlere keske hic dokunulmasa, orjinal halleriyle kalsalar.

Oyuncu olarak cok fazla unlu kisi yok. Sadece extralari izlerken bir adamdan bahsediyorlardi. Sanirim Mr. Schlondorff'u oynayan Vania Vilers. Bu amcam epeyce yasli Avrupali bir aktor. Film icin deneme cekimine geldiginde yonetmen sanirim epey bekletmis, sonra epey bir sahne denemisler ve sonunda bi dusuneyim falan demis. Ve isin komik tarafi film zaten dusuk bir butceyle cekiliyor ve boyle bir oyuncu gelip oynamak istiyor, yonetmenin orda hemen hayhay demesi gerekirken belki acemiligin verdigi titizlikle boyle davraniyor.

Bu filmi izlemenizi israrla tavsiye ediyorum. Film hakkinda yazilmis su iki yoruma da burdan ve surdan bakabilirsiniz.

Muhabbetle!

Wednesday, June 27, 2007

Top Ten Listeleri

Daha once burda bir liste yapmis ve sonra da tekrar bu olaya girmeyecegimi soylemistim. Ama vakitsizlik bazen en sevdigim filmleri siralamami gerekli kilacak galiba. Internette dolanirken film kritigi Ebert ve Roeger'in (hani su amerikan filmleri icin "two thumbs up" kavramini kullanan ikili) yilin en iyi 10 filmi listelerini buldum.

2000
Richard Roeper Roger Ebert
1. Crouching Tiger Hidden Dragon 1. Almost Famous
2. Traffic 2. Wonder Boys
3. The Claim 3. You Can Count on Me
4. The Contender 4. Traffic
5. Wonder Boys 5. George Washington
6. Finding Forrester 6. The Cell
7. You Can Count on Me 7. High Fidelity
8. Sunshine 8. Pollock
9. Cast Away 9. Crouching Tiger Hidden Dragon
10. Almost Famous 10. Requiem For a Dream

2001
Richard Roeper Roger Ebert
1. Memento 1. Monster's Ball
2. Vanilla Sky 2. Black Hawk Down
3. Mulholland Drive 3. In the Bedroom
4. A Beautiful Mind 4. Ghost World
5. In the Bedroom 5. Mulholland Drive
6. Amores Perros 6. Waking Life
7. Dinner Rush 7. Innocence
8. Happy Accidents 8. Wit
9. The Deep End 9. A Beautiful Mind
10. Shallow Hal 10. Gosford Park

2002
Richard Roeper Roger Ebert
1. Gangs of New York 1. Minority Report
2. 25th Hour 2. City of God
3. Minority Report 3. Adaptation
4. Y Tu Mama Tambien 4. Far From Heaven
5. Adaptation 5. 13 Conversations About One Thing
6. Signs 6. Y Tu Mama Tambien
7. Rabbit-Proof Fence 7. Invincible
8. About Schmidt 8. Spirited Away
9. One Hour Photo 9. All or Nothing
10. About a Boy 10. The Quiet American

2003
Richard Roeper Roger Ebert
1. In America 1. Monster
2. Mystic River 2. Lost in Translation
3. Lost in Translation 3. American Splendor
4. 21 Grams 4. Finding Nemo
5. Elephant 5. Master and Commander: The Far Side of the World
6. The Barbarian Invasions 6. Mystic River
7. The Station Agent 7. Owning Mahowny
8. Whale Rider 8. The Son (Le Fils)
9. Monster 9. Whale Rider
10. Seabiscuit 10. In America

2004
Richard Roeper Roger Ebert
1. Hotel Rwanda 1. Million Dollar Baby
2. Eternal Sunshine of the Spotless Mind 2. Kill Bill Vol. 2
3. The Aviator 3. Vera Drake
4. Sideways 4. Spider-Man 2
5. House of Flying Daggers 5. Moolaade
6. Million Dollar Baby 6. The Aviator
7. The Terminal 7. Baadasssss!
8. Kill Bill Vol. 2 8. Sideways
9. Spanglish 9. Hotel Rwanda
10. Collateral 10. Undertow

2005
Richard Roeper Roger Ebert
1. Syriana 1. Crash
2. The New World 2. Syriana
3. Crash 3. Munich
4. Munich 4. Junebug
5. Nine Lives 5. Brokeback Mountain
6. Capote 6. Me and You and Everyone We Know
7. Brokeback Mountain 7. Nine Lives
8. A History of Violence 8. King Kong
9. Walk the Line 9. Yes
10. The 40-Year-Old Virgin 10. Millions

2006
Richard Roeper A.O. Scott (N.Y. Times Film Critic)
filling in for Roger Ebert
1. The Departed 1. Letters from Iwo Jima
2. The Queen 2. Pan's Labyrinth
3. Flags of Our Fathers and
Letters from Iwo Jima
3. L'Enfant
4. United 93 4. Days of Glory
5. The Lives of Others 5. Little Miss Sunshine
6. Babel 6. Three Times
7. Notes on a Scandal 7. 51 Birch Street
8. The Good Shepherd 8. Volver
9. Little Miss Sunshine 9. Little Children
10. Blood Diamond 10. A Prairie Home Companion


Listelerde epey guzel filmler var ama tum filmleri gormedigim icin birsey diyemeyecegim. Bir de tabii bir yil icinde vizyona giren butun filmlerin listesini biryerlerden bulsam (bir ara imdb'de gormustum ama simdi bulamiyorum) belki daha iyi yorum yapilabilir.

Kendim bir liste yapmak istersem, en azindan 2006 icin herhalde soyle birsey olurdu.

1.Volver
2.Blood Diamond
3.Pan's Labyrinth
4.Notes on a Scandal
5.Prestige
6.Babel
7.Happy Feet
8.Half Nelson
9.Little Miss Sunshine
10.Devil Wears Prada

Ebert ve Roeger'in web sayfasina surdan ulasabilirsiniz. Yukaridaki listeleri de surdan aldim. Renkler neden silik cikti anlamadim ama neyse. Sizin favorileriniz hangi filmler?


Tuesday, June 19, 2007

The Queen and Notes on a Scandal / Kralice ve Skandal



Bu sene Oscar toreninden once en iyi film odulune aday filmler arasindan sadece birini izleyebilmistim. En iyi film odulunu alan The Departed'a yonetmeni Martin Scorsese oldugu icin ve Leo oynadigi icin sevinmis, ama en iyi kadin ve erkek oyuncu dallarinda odul alan Helen Mirren ve Forest Whitaker'in bu odullere layik olup olmadiklarini bilememistim. Helen Mirren'i genelde oyunculuk yonuyle takdir ederim. Forest Whitaker'i ise sadece Panic Room'daki roluyle hatirliyordum.

Gectigimiz haftalarda izledim Kralice'yi. Bekledigimden daha soguk, kisisellestiremedigim bir film oldu. Belki bu bilerek yapilmisti. Ne de olsa konu, kraliyet ailesiyle ilgiliydi. Film, Lady Di'nin olumunden sonraki bir hafta icinde gecen olaylari ele aliyor. Helen Mirren Kralice Elizabeth'i Michael Sheen ise Tony Blair'i canlandiriyor. Tum dunyada buyuk yankilar uyandiran Diana'nin olumu, sarayda uzucu ama sonucta kisisel bir olay, fazla buyutmeye gerek yok, belki bir nebze, kendi etti kendi buldu tavriyla karsilaniyor. Daha yeni secilmis olan basbakan Blair ise olaya biraz daha duygusal, daha insancil yaklasilmasini istiyor ve sarayi da bu cizgiye getirmeye calisiyor. Kucuk yastan beri kralice koltugunda oturan ve duygularini belli etmemeye alismis, ve soylulugun vermis oldugu statuyu sonuna kadar kullanan kralice, biraz dirense de sonunda halktan gelen baskiya dayanamayip, televizyona cikip bir aciklama yapiyor.

Filme kotu demiyorum. Oyunculuk olarak da fena degil. Bazi yerlerde Tony Blair'in imaji biraz abartilmis gibi geldi ama bunda suanki Tony Blair imajinin benim gozumde pek de pozitif olmamasinin yeri var, malum Irak savasi,vs... Diger yandan Kralice'nin yardimcisi Janvrin'i oynayan Roger Allam ve Prens Charles'i oynayan Alex Jennings izlemeye degerdi. James Cromwell'i LA Confidential'dan beri hep o filmde canlandirdigi karakterle hatirladigim icin burdaki rolune isinamadim. Anne Kralice de iyiydi, ve de Blair'in karisi...



Gelelim Skandal'a. Az once izledim bu filmi. Oldum olasi Cate Blanchett'in oyunculugunu sevmisimdir. Judi Dench te bugune kadar kendini kanitlamis buyuk bir oyuncu. Filmin konusu da cok guncel. 15 yasindaki erkek ogrencisiyle iliskiye giren 37 yasindaki bayan ogretmen, ve bunu ogrenip ogretmen arkadasina guya sirdas olan yasli, yalniz diger ogretmen. Film Cate'i Shebasiyla Judi'nin Bar'i arasindaki iliskiyi ele aliyor. Aslen bir romandan uyarlama olan senaryo, karakterleri cok guzel ortaya koyuyor.

Sheba, varlikli bir aileden gelen, sanata merakli bir burjuva. Kendisinden yasca buyuk bir adamla evli, delikanli bir kizi ve 12 yasinda Down sendromlu bir oglu var. Hayatinin son on kusur yilini ogluyla ilgilenmekle gecirmis, bir nebze evliliginden ve yasadigi hayattan bunalmis biri. Bu yuzden ogretmenlige basliyor. Gittigi okulda Barbara adinda yasli bir tarih hocasiyla arkadas oluyor. Aslinda bu arkadaslik tesadufi degil. Bar, Shebayi okula geldiginde gozune kestirmisti zaten, ve bir yolunu bulup onunla dost olmak istiyordu. Bu esnada Sheba, siniftan Steven isimli bir ogrenciye ekstra sanat dersi vermeye basliyor. Birseyler yapiyor olmanin verdigi bir sevinc ve takdir edilme duygulari, zaten hayatinda hiseediyor oldugu bosluklari dolduruyor ve zamanla bu capkin ogrencisine o da ilgi duymaya ve onun duygularina ve isteklerine karsilik vermeye basliyor. Bir aksam okuldaki studyoda ogrencisiyle beraber olurken bunu Bar goruyor ve gelsin bundan sonra tehditler. Sheba'ya gorduklerini kimseye anlatmayacagini ama bu iliskiyi hemen bitirmesini soyluyor. Sheba soz veriyor ama ne mumkun, duygularina esir olup devam ediyor. Zaten bu raddede Bar icin bir saplanti haline gelen bu dostluk aslinda iliskiyi bitirmedigini ogrenmesiyle iyice cigirindan cikiyor. Sheba da ne yapacagini bilemez halde, bir tarafta ailesi, bir tarafta cazibedar ogrencisi, bir tarafta dostu bildigi Bar. En nihayetinde olaylar cigirindan cikiyor ve okul idaresi olanlari ogreniyor (Bar'in sayesinde) ve sonuc olarak ikisi de okuldan atiliyor ama Sheba hala Bar'in kendisini ele verdiginden habersiz. Evinden bir muddet ayrilmak zorunda kalan Sheba Bar'in yaninda kalirken, bu yasli kadinin sirlarini ogreniyor ve bir guzel kavgaya tutusuyorlar. Filmin sonunda Sheba kocasina ve cocuklarina donuyor, Bar ise kendisine yeni bir kurban pardon yeni bir dost aramaya koyuluyor.

Film cok guzel islenmis, karakterler ve yasanan olaylar cok derin ve inandirici. Herkesin hayatinda kimi zaman kendini alamadigi saplantilari ya da icinden cikamadigi problemleri olmustur. Bu tur durumlarda yanimizda bir dost hepimiz isteriz. Ama bu dostluklar da bir nevi saplantiya donusebiliyor. Ya da gorunuste masum gibi gelen iliskiler aslinda cok tehlikeli olabiliyor.

Gelelim karsilastirmaya... Skandal en iyi film kategorisinde aday degildi. En iyi bayan oyuncu odulu icin ise, -simdiye kadar sadece Kate Winslet'in filmini seyretmedim-bence Penelope Cruz ve Judi Dench Helen Mirren dan daha iyi oynamislar. Belki Helen Mirren bu kategorideki hemem hemen butun odulleri topladigi icin Oscar da bi biz mi sivrilelim diye dusunmus olabilir ya da daha sansasyonel olmayan bir oyunculugu tercih etmis olabilirler ama keske bu bayanlarin hepsine birer heykelcik verilebilseydi.

P.S. Skandal icin yazilmis su elestiriye de bakabilirsiniz. Guzel bir analiz...Surda da Kralice'yle ilgili bir yorum var.
http://www.sinefolio.com/kralice-the-queen/

Muhabbetle, iyi seyirler!

Friday, June 08, 2007

Hokkabaz!

Bu seneki Turkiye gezimde birkac Turk filmi izleme ve yanimda getirme firsati buldum. Gerci asil istedigim filmleri getiremedim ve gitmek istedigim filme gidemedim ama olsun, kar kardir.

Ucakta gelirken izlemeye basladim Hokkabaz'i. Film baslar baslamaz bana Hollywood yapimlarindan esinlenmis gibi gorundu. Cem Yilmaz'in kendisini su dolu cam kasaya hapsetmesi. The Prestige'deki sahnelerden birini animsatti. Sonra ki zamanlarda kahramanlarimizin ciktigi yolculuk, Little Miss Sunshine'dakine cok benziyordu, ve dahi sihirbaz amcamizin kiza besledigi duygular ve onu sihirinde kullanmasi da The Illusionist'e cagrisim yapti. Normalde boyle baska bir film seyretsem herhalde etkilenmezdim. Ama Hokkabaz, bu kadar baska filmi cagristirmasina ragmen, cok ozgun bir yapim olmayi basariyor bence.

Konu soyle: Cocuklugundan beri sihirbaz olmayi kafasina koymus ve bu ugurda calisan Iskender'e ailesinden ozeliikle babasindan hic destek yoktur. Sadece arkadasi Maradona Orhan ( Tuna Orhan) onun yanindadir ve asistanligini yapar. Birgun enistesinin karavanini alip-bu arada karavan hediyesiyle beraber gelir, Iskenderin babasi emekli asker, Sait Tunaydin- turneye cikarlar. Araba bozuldugu icin girdikleri bir koyde-ki burasi turnenin ilk duragi olur- bir dugunde calismak uzere ise baslarlar ama baslarina oyle isler acilir ki, dugununden kacan gelin kiz mi ararsiniz, eli bicakli abi mi, ofkeli saskin damat mi, kalp krizi geciren nine mi, hepsi var. Tabii bizimkiler ortaliktan kaybolurlar ama yanlarinda bir bonusla-gelin hanim...

Film, gerek goruntuler, gerek muzik, gerek yonetim, gerekse oyunculuk olarak-gelin Fatma'yi canlandiran Ozlem Tekin ve bazi bazi baba Mazhar Alanson haric- cok guzel. Orjinal, keyifle izlenecek bir film. Tesekkurler Cem Yilmaz ve BKM!

Iyi seyirler! Ben simdi gidip biraz org calayim...

P.S. Film afisi American Turkish Association of Southern California'nin web sayfasindan alinmistir.