Sevdigim filmleri paylasmak istedim...

Wednesday, November 28, 2007

Kisa Geciyorum....

Bir zamanlar boyle bir liste yapmisim, yazmayi dusundugum filmlerle ilgili. Son zamanlarda buraya ne kadar az ugrayabildigim dusunulurse, hepsi hakkinda ayri ayri yazmak yerine birkac kelime dahi olsa yorum yapmakla yetinecegim herhalde...

So it goes....

The Ice Harvest: Sirf John Cusack var diye aldim, cok guzel bir film degil, fazla kasvetli cekim ortamlari, kis mis, pek sevmedim...
Proof: Bir matematikci olarak, meslektaslarim hakkinda yapilan filmlere bayiliyorum. Bu oyundan uyarlanma filmi matematikle uzaktan yakindan alakasi olmasa da herkese tavsiye ediyorum, Gywneth Paltrow, Anthony Hopkins guzel oyunculuk cikarmislar. Jake Gylenhaal, Gywneth'in erkek arkadasi olarak biraz genc gorunse de o da iyi... Tavsiye edilir...
Wallace and Gromit: The Curse of the Were Rabbit: Muthis! Animasyon filmleri seven biri olarak, son zamanda ozellikle Pixar Disney ile birlestikten sonra cikan yapimlar fazla wishy washy geliyordu. Ingiltere'den gelen bu anime, konu olarak da teknik olarak da cok hos. Adamlar nerdeyse 4-5 sene harcamislar bu film icin. Mutlaka izleyin!
Inside Man: Ben artik Jodie Foster'i sevmiyorum. Hos ne zaman cok sevmistim ki, Panic Room da iyiydi en son, ondan sonraki filmleri vasat. Burda da yine Denzel amcam olayi kurtarmaya calisiyor ama yeterli degil..Vakit gecirmek icin izlenebilir.
The death of Mr. Lazarescu: Guzel bir yapit. Bulabilirseniz izleyin, Hollywood'dan guzel bir kacamak...
The sentinel: Yine siradan bir film. Michael Douglas da yaslanmis artik, emekliye ayrilsa iyi olur..
happiness: Hmmm, bu filmi bana tavsiye eden cocuk, sunu eklemisti, biraz degisik bir filmdir dikkatli ol. Zaten oyuncu kadrosunda Philip Seymour Hoffman'i gorunce biraz iskilleniyor insan...

Happiness:
konu itibariyle cok gercekci bir film, cok guzel noktalara parmak basiyor ama parmak basilmasi o kadar da kolay olmayan konulara da girdigi icin bazilari icin izlemesi kolay olmayabilir. Evli, cocuklari olan suburban abla muthisti mesela...Degisik bir film denemek isteyenlere...
Derailed: Evet, bir karar daha aldim: Jennifer Aniston tek boyutlu biri, sadece rachel rolunu becerebiliyor, o da belki kendi karakterine cok yakin oldugu icindir. Derailed, hakkinda cok hype yapilan bos bir film... Vakit kaybetmeyin derim..
Thank you for smoking: Iste guzel film diye buna derim. Muthis orjinal bir konu, harika oyunculuk daha ne istersiniz. Ben sadece ismi icin bile giderdim bu filme. Tam isabet. Kacirmayin derim.
amores perros: Kopek dovusu sahnelerini gormeyi kaldirirsa mideniz, guzel bir film ama bence serinin en guzel filmi hala 21 grams. gael garcia bernal icin izlenebilir...
quiz show: muthis guzel bir film. John Turturro'yu genelde begenen biri olarak bu filmi kesfettigim icin mutluyum. Avukati oynayan aktorun aksanina bittim, Boston civarinda gecirdigim yazi hatirlatti bana. Aksanlara zaten hayran biri olarak filmi pur dikkat izledim. Konu olarak da cok orjinal, yasanmislik kokuyor.. Izleyin!
bee season: Richard Gere'i aktor olarak degil de bir insan olarak seviyorum. Bu filmde biraz fazla spirituel takilmis ama film belli bir sure sonra cok uzun geliyor. Kucuk kiz cok seker. Juliet Binoche, yine her zamanki gibi... Izleyebilirsiniz.
el mariachi: Cok hos bir film. Mariachi muzisyeni ile mariachi kiyafetli katil birbirine karisiyor. Hikaye guzel, sonu da guzel... Izleyin.
the break up: Bu listedeki ikinci Aniston filmi degil mi? Evliliklerinin bitmesinden ziyade, beraber yasadiklari eve sahip olamamaya uzulen bir cift. Bosuna vaktinizi ya da paranizi harcamayin derim..
stranger than paradise: Jim Jarmusch klasigi, mutlaka izleyin derim, fazla soze gerek yok.
lantana: bunu yasmistim zaten....
a prairie home companion: yeni kesfettim, pazar gunleri dinledigim radyo istasyonunda var prairie home companion. eskilerin radyoya esir ama guzel bir esaret gunlerini hatirlatan eglenceli bir film, bi de lindsay lohan olmasaydi, daha guzel olurdu..
silver city: cok guzel bir satir. amerikada politik hayata bakis, eglenceli bir bakis.
scotland,pa: eski ama eglenceli bir film, bulursaniz izleyin.
the wrong guy: Dave Foley'den guzel ve eglenceli bir film daha...
the notebook: Kitaptan uyarlama bir sinema filmi. Kitabin yazarini pek sevmesem de, ve filmdeki ask hikayesi utopik de gelse, Rachel Mcadams ve Ryan Gosling her zaman izlenmeye deger....
akeelah and the bee: spelling bee'lerle ilgili izledigim ucuncu film. Lawrence Fishborne guzel bir oyunculuk cikarmis. Fena degil, izlenebilir..
the limey: Hollywood disinda sinema izlemek isteyenlere, degisik bir film. Ama cok fazla sey beklemeyin.
the blind swordsman: Harika bir film, ben ki action iceren filmleri pek sevmem. Haluk Bilginer'in oynadigi Polis filminin bu fimlden uyarlandigi soyleniyor ama Zatoichi kesinlikle 100 kat daha ustun bir film. Kesinlikle izleyin.
volver: Bu sene izledigim en guzel 5 filmden biri...Kacirmayin.
friends with money: Listemdeki ucuncu Jennifer Aniston filmi. Konu olarak ve isleyis olarak guzel bir film ama ben Jennifer Aniston'a olan antipatimden hala kurtulamadim...Francis Mcdormand ve esini oynayan aktor muthisti.. izlenebilir...
blood diamond: Leo'dan guzel bir film. Bu filmi izledikten sonra pirlanta takilara karsi insanin gorusu ister istemez degisiyor.Kacirmayin...
the last king of scotland: Oscar odullu film. Idi Amin'in politik hayatini konu alan film izlenmeye deger.
dear frankie: Emily Mortimer'in oynadigi Dear Frankie, muthis bir film. Kesinlikle izleyin. Ogluna babasindan geldigini zannettigi mektuplar yazan anne ve kiralik baba rolunde bir adam.... Muthis etkileyici...

Biliyorum cok kisa ve acele oldu ama simdilik boyle olsun. Cok yakinda size Paris, Je t'aime le ilgili bir yazi yamayi planliyorum.

Muhabbetle

Paris, Je T'aime/ Paris, Seni Seviyorum

Oncelikle Paris'e hic gitmemis biri olarak filmi izlerken kendimi biraz boslukta buldum, onu soylemek isterim. (Eger aranizda Paris'e gitmis olanlar varsa ve bu mekanlari biliyorsaniz belki filmden daha cok zevk alabilirsiniz.)
18 yonetmenin biraraya gelip kisa 5-10 dakikalik bolumler cektigi, bolumler arasindaki gecislerin gayet basarili oldugu, ana temanin filmin isminden de anlasilacagi gibi Paris ve ask oldugu, unlu, unsuz pekcok aktorun biraraya geldigi muthis bir ensemble...

Tek tek bolumler uzerinden gecmek istiyorum. Aslinda 20 bolum cekilmis ama sonra iki tanesinden vazgecmisler herhalde. Siralama asagida:
1.MONTMARTRE: Park yeri arayan bir adam, yoldan gelen gecenlere bakiyor, neden bir sevgilisi olmadigini dusunuyor, sonra arabasinin yaninda bir kadin dusup bayiliyor, kadini arabasina yatiriyorlar ve biraz konusuyorlar... gayet siradan bir acilis, Paris'in park sorununu yakindan gormemizi sagliyor.
2.QUAIS DE SEINE: Sahilde oturan uc genc gelen gecene laf atiyorlar, bu sirada yakinlarinda oturan Musluman bir kiz onlara bakip yaptiklarina guluyor, kalkip yururken dusuyor, iclerinden biri gelip yardim ediyor kizin kalkmasina, sonra biraz konusuyorlar, kiz camiye dedesini almaya gidiyor, bu sirada genc cocuk Francois kizi takip etmis, tekrar karsilasiyorlar, dedesiyle tanistiriyor ve beraber yuruyorlar...Yonetmen Gurinder Chadha cok basit ama duygusal bir bolum ortaya cikarmis, tebrikler...
3.LES MARAIS: Bu da unlu bir yonetmenden, Gus Van Sant. Bir atolyeye bir kadin ve yaninda genc bir cocuk giriyor. Genc, icerdeki diger cocukla konusmaya basliyor, ona beraber birseyler icmeyi v.s teklif ediyor, ama karsi taraftan hic cevap gelmiyor. Ayrildiktan sonra ise, konusmasindan hicbirsey anlamadigini soyluyor cunku fransizca bilmiyormus... Biraz marjinal birseyler katalim demisler ama bence cok basarili bir parca olmamis. Oyuncular daha iyi olabilirdi, fikir guzel ama...
4.TUILERIES: Coen Brothers'dan harika bir bolum. Ve tabii ki basrolde kim var Steve Buscemi! Metroda geciyor bu sahne. Klasik bir turist Steve, metroda karsi istasyonda bir cift goruyor. Oylesine bakarken adam bagirmaya basliyor ne bakiyorsun diye, sonra kiz arkadasiyla tartisiyorlar ve kiz karsiya yani Steve'in yanina geciyor ve.... hepsini soylemiyim iyisi. Bence cok guzel, eglenceli bir bolum olmus. Coen Brothers her zamanki gibi muthis!
5.LOIN DU 16 IEME: Bu bolum beni cok etkiledi. Maria full of grace'de oynayan Catalina Sandino Morino, kucuk bir cocugu olan bir anne. Sabah erkenden kalkip kendi cocugunu bakim evine birakiyor, metroyla uzun bir yol katettikten sonra zengin bir ailenin evine ulasiyor. Isi cocuk bakiciligi.... Hem kendi cocuguna hem de baktigi cocuga soyledigi ninni buyuleyici. Muhtesem bir bolum!
6.PORTE DE CHOISY: Avustralyali yonetmenden gelen bu bolum biraz tuhaf. Parisin Cin mahallesinde bir guzellik salonunu arayan yasli amca, kacik salon sahibi, vs., vs.... begenmedim...
7.BASTILLE: Karisiyla ayrilmayi planlayan adam, yemek icin bulusuyorlar, karisi hasta oldugunu soyluyor ve adam tabii ki karisindan ayrilmiyor. cok guzel islenmis, duygusal bir bolum.
8.PLACE DES VICTOIRES: Juliette Binoche, oglunu kaybetmis bir anne, hala aci cekiyor ve "closure" dedikleri olay gerceklesmemis. Bir gece oglu gelip annesine endise etmemesi gerektigini soyluyor. Muthis duygusal bir bolum.
9.TOUR EIFFEL: Iki pandomimcinin ask hikayesi, hos anlar var ama cok bi hikaye olmadigindan favorilerimden degildi. Eifel kulesinin yakinindaki Amerikali turist harikaydi!
10.PARC MONCEAU: Alfonso Cuaron'un yonettigi parcada Nick Nolte var. Genc ve guzel bir kizla bulusup biraz yuruyorlar, hayat hakkinda vs. konusuyorlar, kiz hayatindaki yeni erkekten bahsediyor,sonra kiz bi arkadasiyla bulusup sanirim sinemaya gidiyor ve Nick Nolte kizin bebegine bakiyor, sanirim kizin hayatindaki yeni erkek cocugu ve Nick Nolte de kizin babasi, sanirim....guzeldi.
11.QUARTIER DES ENFANTS ROUGES: Maggie Gylenhaal Amerikali bir aktrisi oynuyor. Uyusturucu saticisi biriyle tanisiyor ve adam numarasini veriyor. Aradan zaman geciyor ve adami ariyor ama bulamiyor. Pariste yasanmis kucuk bir ask hikayesi, biraz karanlik ama....
12.PLACE DES FETES: Bu bolumde beni en cok etkileyenlerden biri. Afrikali gocmen adam arasira gordugu bir kiza asik oluyor. Ama kiz bunu farketmiyor. Adam kiza sarkilar soyluyor... Sonra adam bicaklaniyor, kiz paramedik, yardimina geliyor, adam kahve icelim diyor ve yine kiza sarkilar soyluyor. Uff nasil anlatilirki bu bolum, izleyin, harika....
13.PIGALLE: Iki yasli aktorun arasinda gecen uzun ve pek de etkileyici olmayan diyalog. Begenmedim...
14.QUARTIER DE LA MADELEINE: Bu da kotu bolumlerden biriydi. Vampirler de asik oluyormus onu anladik. Unlu isimlerin oynuyor olmasi bence hic birsey ifade etmiyor...
15.PERE-LACHAISE: Bu bolumde biraz kendimi buldum desem yalan olmaz. Evli bir cift, Oscar Wilde'in mezarini ariyorlar. Kadin ve adam farkli uzaylarda yasiyorlar biraz ama sonunda guzel seyler oluyor. Alexander Payne Oscar Wilde oluyor mesela.... :) Tabii bir de Emily Mortimer, her zaman izlenir...
16.FAUBOURG SAINT-DENIS: Bu da cok hos bir bolum. Kor bir gencle Natalie Portmanin karakteri arasindaki ask hikayesine bir bakis. Cekimler harika, ozellikle tren istasyonundakiler. Kacirmayin.
17.QUARTIER LATIN: Bu da yine unlu isimlerin pek bir sey ifade etmedigini tasdik eden bir bolumdu ama digerine gore daha eglenceliydi. Gerard Depardeeu bilem var....
18.14TH ARRONDISSEMENT: Son bolum Alexander Payne'den. Bekar bir Amerikali postaci, Parise geliyor ve Fransizca dersi icin yasadiklarini anlatiyor. Cok guzel bir bolumdu. Bence filme de cok hos bir bitis olmus. Margo Martindale harika...

Filmin kapanis muzigi de cok guzel, hepsini olmasa da bazi bolumlerin nasil gelistigini biraz daha goruyoruz.

Paris Je T'aime, Love Actually gibi bir film. Bazi bolumlerinde daha basarili bazilarinda degil ama yine de izlenmeye deger bir film oldugu kesin.

Ana mesaj sanirim, kim olursak olalim, nerden gelmis olursak olalim, ask dilini anlayabiliriz!

Iyi seyirler!

Tuesday, November 06, 2007

All the King's Men

Nasil anlatsam, nerden baslasam.... Uzun zamandir yogunluktan, ne film izleyebiliyorum, ne de buraya yazabiliyorum. Haftaici film izlemeye vaktimiz olmadigi icin, Blockbuster uyeligimizi iptal ettik. Sinemaya da uzun zamandir gitmiyoruz cunku pahali. Boyle olunca cok degil nerdeyse hic film seyredemiyorum, evde kablolu yayin da yok. Neyse uzun lafin kisasi gecen gun burdaki kutuphanede All the King's Men'i gordum. Cok muhtesem bir film olmadigini duymustum ama Kate Winslet ve Sean Penn var diye aldim. Iyi ki de almisim. Ben begendim filmi.

Film kisaca 1949'da yapilan ayni isimli filmin remake'i. Robert Penn Warren'in romanindan uyarlanmis. Iki versiyon arasindaki tek fark sanirim, ilk film olaylari Willie Stark'in persperktifinden anlatiyormus, bu filmde ise olaylari gazeteci Jack Burden'in gozuyle goruyoruz. Stark (Penn) Louisiana'da eyaletin bir biriminde mufettis olarak calisiyor. Bir ihalede donen yolsuzlugu gorunce isinden oluyor. Kapi kapi saticilik yapmaya basliyor. Tam bu siralarda eyalette vali secimi var. Iki adayda al birini vur otekine kabilinde yolsuzluga batmis durumda, adaylardan biri karsisindaki adayin oylarini bolmek amaciyla, yakinindaki birini (James Gandolfini) Sratk'a gonderip onu valilik secimine katilmaya tesvik ediyor ve Willie de gaza gelip giriyor yarisa. Stark'in secim kampanyasini takip eden gazeteci Burden (Jude Law) bu senaryonun farkina variyor, garip bir sekilde Stark'a isinmaya basliyor. Nihayetinde Stark da olanlari farkedip, kobayliktan cikip gercekten aday olarak yarisa katiliyor. Kirsal kesimden geldigi icin ordaki insanlara nasil hitap edecegini biliyor. Diger adaylarin ne kadar batakta olduklarini kendisi gelince fakirler icin calisacagini v.s. soyluyor ve oylari alip vali oluyor. Burden'i da yanina danisman olarak aliyor. Burden, aile olarak daha aristokrat bir yapidan geldigi icin ailesinin tepkilerine ragmen Stark'la calismaya basliyor. Guc kendi eline gecince, Stark da her politikaci gibi, bozuluyor. Esini turlu kadinlarla aldatiyor, arkadaslarini ya da yakin cevresini koruyor ve rusvet, yolsuzluk hepsi hak getire....Bir zamanlar elestirdigi her ozellige simdi kendisi sahip..

Romani okumadigim icin ve de diger versiyonu seyretmedigim icin tam bilemiyorum ama birkac paralel hikaye daha var filmde. Burden ile Kate Winslet'in karakteri arasindaki ask, kullenmis ama hala birseyler var, sonra Winslet'in Stark'la iliskisi, Winslet'in abisinin Stark'in kuracagi hastanenin basina gecmeyi kabul etmesi ama sonradan donen oyunlari anlayip Stark'i vurmasi, Stark'in "impeach" edilmesi, Burden'in uvey babasinin bu isin basinda olmasi ve Stark'in Burden'i uvey babasi hakkinda kirli camasir bulmak ile gorevlendirmesi, Stark'in yaninda calisan kadinin diger kadinlarla olan iliskisini kiskanmasi vs......

Butun bu olaylara ragmen, filmin Burden'in perspektifinden anlatimi gayet basariliydi bence. Oyunculuklar da guzel. Anthony Hopkins, Burden'in babasi, Kate Winslet ve Mark Ruffalo abi-kardes ve Patricia Clarkson Stark'in yardimcisini oynuyorlar. Genis bir kadro ama hepsi rollerini guzel kotarmislar.

Eger firsatiniz olursa izleyin derim.....

P.S. Filmi izlerken hep dilime Deniz Arcak'in "All the king's horses and all the king's men " sarkisi takildi....