Sevdigim filmleri paylasmak istedim...

Tuesday, July 24, 2007

Tootsie/ Tootsie (1982)


Eski filmleri izlemeyi hic sevmem. Ama gecenlerde American Film Institute'un en iyi 100 film listesi yayinlanmisti. Gerci bu tarz listelere pek aldiris etmem. Birincisi, genelde eski filmler bu listelerde oluyor ve ben gormedigim icin yorum yapamiyorum. Ikincisi de sonucta objektif olmak cok zor liste yaparken, birinin sevdigini digeri sevmeyebiliyor. Her neyse, o programi izlerken, birkac filmi not ettim. Ilk izleme firsati buldugum 1982 yapimi Tootsie oldu. Konu gercekten basit, belki o zamanlar orjinal gelmis olabilir ama Turkiye'de bile bu konuda filmler yapildigi icin (Sabaniye mesela) bana izlerken cok orjinal gelmedi. Ama izlerken kendimi soyutlayip o yillara gitmeye calistim.

Dustin Hoffman'in karakteri Michael Dorsey, New York'ta yasayan issiz bir oyuncu. Bir taraftan oyunculuk dersleri veriyor bir taraftan da filmlerde, tiyatrolarda rol almak icin denemelere gidiyor. Fakat bir turlu istedigi rolleri alamiyor, ya cok kisa buluyorlar kendisini, ya baska birini dusunuyoruz diyorlar v.s. Birgun yakin arkadasi Sandy (Teri Garr, bir zamanlar guzel bir kadinmis) ile televizyonda yayinlanan bir pembe dizi icin prova yapiyorlar. Sandy'e destek olmak icin onunla beraber gidiyor ve kaderin cilvesiyle sonradan rolu kendisi aliyor. Tabii Michael Dorsey olarak degil ama Dorothy Michaels olarak. Bunu yaparken de soyledigi sadece arkadasi Jeff (Bill Murray) ile beraber hazirladiklari tiyatro oyunu icin gerekli parayi kazanmak. Bundan sonra Michael, ikili bir hayat surmeye basliyor. Ayni dizide rol alan Julie (Jessica Lange) ile tanismasi isleri iyice karistiriyor. Cunku Michael Julie'ye asik oluyor.

Hikaye dedigim gibi gayet basit. Oyuncular genelde iyi rol yapmis. Jessica Lange burdaki roluyle Oscar almis sanirim. Bill Murray ise her zamanki gibi, Saturday Night Live'dan aliskanligi geregi olacak filmdeki butun konusmalari improvize...Dustin Hoffman ise uzun saclari, 80'li yillarin kiyafetleri ve de ozellikle Dorothy'i canlandirirken giydigi kiyafetler ve ses tonuyla gorulmeye deger. Yonetmen Sydney Pollack Michael'in menajeri olarak kucuk bir rol almis. Geena Davis'in ilk rol aldigi film.

Dustin Hoffman'i Kramer v.s. Kramer'da ve All The President's Men'de de izledim ama bu film digerlerine gore daha eglenceliyli, digerleri daha cok drama agirlikli. Yavas yavas eski filmleri seyredebilir hale geliyorum galiba.

Iyi seyirler!

Little Children / Tutku Oyunlari (2006)




Gecen hafta izledigim iki filmden biri Little Children. Filmi izlemeden once biraz fikrim vardi ne gorecegimle ilgili ama yanilmisim. Ana karakterlerden birinin pedofil oldugunu biliyordum ve filmin Ingilizce ismiyle birlesince, daha farkli bir isleyis dusunmustum.

Kate Winslet, evli, bir cocuk annesi, hali vakti yerinde, guzel bir evde yasayan ama hayati monoton bir ev kadini olan Sarah'i canlandiriyor. Evliliginden istediklerini bulamadigi belli, ayni zamanda kucuk kizina da pek ilgi gosterdigi soylenemez. Sanki icinde cocuga karsi bir kizginlik var. Esi, bir sirkette calisan ve yakin zamanda pornografik web sitelerine dadanan, ailesiyle alakasiz bir adam. Filmdeki ana erkek karakter Brad ise Patrick Wilson tarafindan portre edilmis. Brad de kucuk bir oglu olan ve avukatlik sinavlarina hazirlanan (guya), cok hos bir esi olan, biraz megaloman(bence), kendini begenmis ve sanki lise yillarinda takilip kalmis bir adam. Lisedeyken futbol takiminda olan Brad, simdi de bazi geceleri ders calismaya diye cikip bir grup gencin kaykay bindigi yerde oturup onlari izliyor ve icten ice onlara ozeniyor. Brad'in esi Kathy (Jennifer Connelly) ise belgesel yapimcisi ve cok calistigi icin eve geldiginde genelde ogluyla ilgilenmeyi tercih ediyor. Bir nebze calisan bir anne olmanin acisini cektiginden boyle davraniyor ama bu tutumu Brad'i daha da yalniz birakiyor.
Filmdeki tek mutsuz karakterler bu iki aile degil, hemen hemen butun karakterler mutsuz bir sekilde... Ya evlilik hayatlarinda sorun var, ya is hayatlarinda, ya da gecmiste yaptiklarinin cezasini cekiyorlar her gun. Gorev basindayken yanlislikla 15 yasinda bir genci olduren eski polis memuru, simdi butun hayatini mahallelerinde oturan, hapisten yeni cikmis pedofile hayatini zehir etmeye adamis. Pedofili oynayan Jackie Earle Haley'nin annesi ise her anne gibi oglunu korumaya, ona yardimci olmaya calisiyor. Oglunun belki de sapik olmasinda kendini suclu goruyor olabilir. Sonra parktaki diger kadinlar var, cocuklarini alip her gun parka gelen, guya mutlu olan bu kadinlar, hergun gordukleri Brad'i cok merak ediyorlar ama gidip konusmaya cesaret edemiyorlar. Bir iddia uzerine Sarah gidip Brad'le konusuyor ve kadinlari biraz da cildirtmak icin ikisi opusuyorlar. Bu andan sonra zaten esiyle arasi kotu olan Sarah'ta Brad'e karsi bazi duygular uyaniyor. Evde karisindan pek ilgi gormeyen Brad ise, pek guzel bulmasa da Sarah ile yatip kalkmaya basliyor. Filmin bu kisimlari bence cok gereksizdi. FIim icin inanilmaz derecede onemli sahneler olsa hadi neyse, ama hem uzun surdugu icin izleyeni rahatsiz edebiliyor. Kate Winslet pek cok filminde bu tur curetkar sahnelerde rol aldi, mesela Titanic'te Leo'ya onu cizmesi icin poz vermisti, belki orda gerekliydi, hem de artistik acidan cok rahatsiz etmiyordu ama ben bu filmde biraz asiri buldum. Ozellikle de Patrick Wilson'i film boyunca cok yuzeysel buldugum icin (hos, oynadigi kisi de cok yuzeysel bir karakter ama) epey rahatsiz oldum bu sahnelerde.

Filmi anlatmak biraz zor cunku konu olarak cok fazla birsey yok, daha cok olgular anlatilmis karakterlerin iliskileri kullanilarak. Cikarabilecegimiz mesaj su belki de: Insanlar hayatlarinda cogu zaman hatalar yapiyorlar, belki yanlis kararlar aliyorlar. Bu filmdeki insanlarin birbiriyle neden evlendigi, neden cocuk sahibi oldugunu anlayamiyoruz. Eslerinin sadakatsizligine sadakatsizlikle cevap verip huzur bulmayi deniyorlar ama o da olmuyor. Belki degistirmek istiyorlar kendilerini olmuyor. Bir kac hata, yere dusme, yerde surunme, sonrasi bir travma, belki kendilerine geliyorlar ve ayaga kalkip yola devam ediyorlar, belki de hic uyanmayip oylece yasamaya calisiyorlar. Tipki kucuk cocuklar gibi, onlar da dus kalka ogrenmiyorlar mi yurumeyi, ayaga kalkmayi?

Film icimde buruk bir tat birakti. Sarah'nin onu cok seven kizina ilgisizligi icimi acitti, komsu bayanin Sarah'a arkadas, dost olmaya calismasi, pedofil adamin yasli annesinin ogluna sonsuz sefkati icimi isitti, Brad'in yuzeyselligi moralimi bozdu... Insanlarin birbirleriyle konusmadan, iletisime girmeden yasayip gitmesi gelecege olan umudumu kirdi. Ama sonucta su da var: birey olarak bir yerlerden baslamali degisim. Bir karar verip onu yapmali ve sonuclarina katlanmaliyiz, hatalarimiz da olsa denemeliyiz.


Goruntu olarak guzel bir filmdi, yonetmen Todd Field anlatmak istediklerini iyi bir sekilde anlatmis cogu yerde ama konu itibariyle biraz ic karartici bir film. Belki yonetmeni daha iyi anlamak icin In the Bedroom'u izlemem gerek.

Muhabbetle

Tuesday, July 17, 2007

Yeni filmler aldim...blockbuster'dan...

Ise baslayali yeni film koyamadim siteye ama pazar gunu iki tane film aldim, onlari izlersem uygun bir vakitte, yine yazarim. Ilki Pursuit of Happiness, Will Smith'i sevmememe ragmen aldim, insallah guzeldir. Digeri de cok begendigim Kate Winslet'in filmi Little Children. Bu aralar aslinda vizyona giren filmleri de kacirmamak lazim ama vakit yok ki...

Muhabbetle