Sevdigim filmleri paylasmak istedim...

Wednesday, April 11, 2007

Little Miss Sunshine / Kucuk Gunisigim

Eveeet, listemdeki son filme geldim sonunda. Ve bundan sonra liste yapmamaya karar verdim. Su aralar yazmaya pek vaktim yok, liste yapinca soz vermis gibi oluyor insan ve sozunden donen olmamak icin uzerinde baski hissediyor.

Little Miss Sunshine, bu sene Oscar odullerinden once seyredebildigim ilk filmdi. Daha once de belirttigim gibi bagimsiz filmleri buyuk studyo yapimlarindan daha cok begeniyorum. 2006 Sundance Film festivalinde Fox Searchlights tarafindan satin alinan film, Oscar yarisinda 4 odule aday gosterilip 2 odul alarak basarisini kanitladi. Kazandigi odullerden biri orijinal senaryo, biri de en iyi yardimci erkek oyuncu icin.

Kari-koca senarist ve yonetmen Valerie Faris ve Jonathan Dayton tarafindan yapilan film, Hoover ailesinin hayatindan bir kesit sunuyor bize. Baba Richard (Greg Kinnear), kisisel gelisim ya da self-help programi diyebilecegimiz bir program gelistirmeye calisan (10-steps to success gibi birseydi sanirim) ve bunu pazarlamaya calisan ama bunda pek de basarili olamamis biri. Anne Sheryl (Toni Collette), emlak sirketinde calisan, baba eve para getirmedigi icin ve bir hayal pesinde kostugu icin ona kizgin iki cocuk annesi, gayet liberal bir kadin. Richard'in babasi Edwin (Alan Arkin- bu roluyle Oscar aldi), huzurevinden atilmis, esrar kullanan, porno dergi okuyan ilginc bir tip. Dwayne, ailesiyle tamamen farkli bir uzayda yasayan ve tek hayali olan pilotluk ugruna, konusmamaya yemin etmis, tipik bir liseli genc. Dayi Frank (Steve Carell- The Office adli TV dizisinde oynuyor, oldukca basarili), bir universitede Proust calisan, erkek ogrencisine asik olan ve sonrasinda onun baska bir profesorle(hem de rakibi olan biri) beraber oldugunu gorup, kafayi siyirip, intihara kalkisan bir profesor. Ve gelelim filmin konusu Little Miss Sunshine'a. Olive (Abigail Breslin), ailenin kucuk, guzellik yarismalari muptelasi kizi. Guzellik yarismalarina katilan kucuk kizlarin standartlarina gore pek de guzel sayilamayacak biri, biraz tombis, kocaman gozluk takan bir kiz.

Hersey Olive'in California'daki Little Miss Sunshine yarismasina, asil katilacak kiz gidemedigi icin cagrilmasiyla basliyor. Aile, hep birlikte VW minibuslerine dolusup California'nin yolunu tutuyorlar. Yolda yasadiklari olaylar, aslinda bu cok ayri dunyalarin insanlari gibi gorunen bu aileyi bir araya getiriyor. Tabii yol boyunca yasadiklari, life-altering olaylar var ama burda soylemeyelim.

Film konu olarak guzel. Beni tek rahatsiz eden sey, sondaki yarisma kismi oldu. Bu tur yarismalara katilan cocuklar en fazla 8-9 yasinda ve giyimleri, hareketleriyle sanirsiniz ki genc bir kadin. Bugun IMDB'nin sitesinde filmle ilgili bilgileri okurken, bu kizlarin kiyafetlerinden, danslarina, saclarindan, makyajlarinda herseyin gercekte bu yarismalara katildiklarinda kullandiklari materyal oldugunu da ogrenince endiselerim biraz daha artti. Amerika'da cocuklara yonelik taciz olaylari cok yaygin, bu tur yarismalar da tahmin ediyorum ki onlarin ekmegine yag suruyordur.

Sunu da belirtmek istiyorum. Filmlerden zevk almamiz, kim oldugumuza, nerde yasadigimiza, neler yasadigimiza bagli olarak degisiyor. Amerika'da yasamayan birine filmde gorulen aile tablosu cok inandirici gelmeyebilir. Ama burda oyle aileler var ki filmdeki aile cok sade kaliyor.

Kucuk Gun Isigim'la ilgili suraya ve suraya bakabilirsiniz ve de surda kucuk bir yazi var.

Iyi seyirler!

Sunday, April 08, 2007

Keeping Mum / Hinzir Dadi


Listemdeki dorduncu filme geldim sonunda. Keeping Mum, yakinimizdaki video dukkaninda gordugum, ve elimde bedava kupon oldugu icin aldigim ama sonuc olarak sevdigim bir film. Ingiliz komedilerinden hoslananlar icin izlenebilecek guzel bir film.

Rowan Atkinson'u bilenleriniz vardir. Ingiltere'de televizyon dizilerinde oynayarak unlenen, sonra da Mr. Bean ve Johnny English karakterleriyle filmlerde rol alan, genelde komik karakterleri oynayan bir oyuncu. Filmi alirken de icimden, "yine tuhaf bir komedi" diye aldim ama Rowan Atkinson'in bu filmdeki ciddi rolune sasirdim. Cok ta guzel olmus bence. Rowan, Ingiltere'nin kucuk bir kasabasinda mahalle papazi Reverend Walter Goodfellow. English Patient filmindeki bayan basrol oyuncusu Kristin Scott Thomas, Walter'in karisi Gloria'yi portre ediyor. Gloria, iki cocuk annesi, hayatindaki heyecan, haraketlilik gitmis, esiyle kilisedeki gorevinden dolayi mi yoksa Walter'in karakterinden dolayi mi fazla munasebeti olmayan, golf hocasiyla flort eden orta yas krizi yasayan bir kadin. Kizlari, her gun baska biriyle dusup kalkan bir genc kiz, ogullari ise, okulda diger cocuklar tarafindan tartaklanan, kendisini savunamayan biri. Goodfellow ailesinin hayati, yeni ise aldiklari dadi Grace Hawkins'in gelmesiyle degisiyor. Hayatlarindaki problemler yavas yavas ortadan kalkiyor. Iyi guzel ama problemlerle beraber mahalledeki bilumum insanlar, hayvanlar da kayboluyor. Filmin esprisini ele vermemek icin bu kadar yaziyorum. Izlemesi size kalsin.

Film, beni oyunculuk yonuyle sasirtti. Ciddi bir film olmamasina ragmen, oyunculuklar gayet guzeldi. Dadiyi oynayan Maggie Smith yillarin verdigi tecrubeyle cok guzel rol yapmis. Tek sorun bence golf hocasi rolundeki Patrick Swayze idi. Ghost filminden sonra pek ortalikta gormedigimiz Swayze, bu filmde nerdeyse kavrulmus bir halde ve yari ciplak karsimiza cikiyor, tamam belki karakterinin geregi ama ben sevmedim. Birakalim Patrick, Ghost'taki haliyle kalsin.

Keeping Mum isim olarak da ilginc. Ingilizler anne icin "mum" kelimesini kullaniyorlar. "to keep mum" sir saklamak, birsey soylememek anlaminda. Ama filmi izleyince bir baska anlam da cikiyor ortaya. Acaba ne?

Iyi seyirler!

Saturday, April 07, 2007

The Station Agent / Hayatin Icinden


Bu postu aslinda 8 Agustos 2005 tarihinde yazmayi hedeflemisim ama yogunluk, baska isler araya gidince oylece kalmis. Su ana kadar seyrettigim en guzel filmlerden biri The Station Agent . 2003'te dagitilan bu film, bol odullu, kucuk kadrolu ve kucuk butceli, bagimsiz bir film. Yonetmen Thomas McCarthy'nin ilk yonetmenlik denemesi.
Film uc kisinin hayatlarini takip ediyor. Birinci karakter, Finbar Mcbride (Peter Dinklage) . Finbar, 1.35 boylarinda, oyuncak satan bir magazada calisan, trenlere buyuk bir tutkuyla bagli olan, ve en yakin arkadasi ve patronu olunce, ondan miras kalan, terkedilmis bir tren istasyonuna yerlesip inzivaya cekilen bir adam. Will and Grace'de gordugumuz Bobby Cannavale, babasindan devraldigi hot-dog standinda calisan Kuba asilli konuskan genc Joe Oramas'i portre ediyor. Son olarak da bagimsiz filmlerin kralicelerinden olan ve Frasier'daki roluyle cok begendigim Patricia Clarkson ise 40'li yaslarinda, cocugunu kaybetmis, sonrasinda evliligini bitirmis bir artist olan Olivia Harris'i oynuyor. (Filmde gecen yil buyuk yanki yapan Brokeback Mountain filminde de rol alan Michelle Williams da kucuk bir rol oynamis.)

Olivia ve Fin, hayatlarinda oyle bir yerdeler ki, ikisi de yalniz kalmak ve dusuncelerini toplamak istiyor. Bu ikiliyi bir araya getiren genc Joe ise yerinde duramayan, gereginden fazla konusan biri. Normal satlar altinda aralarinda bir dostluk olusmasi imkansiz gibi gorunen bu insanlar, cok saf duygularla biraraya geliyor ve cok guzel duygular paylasiyorlar. Anlatimin yalinligi, goruntulerin guzelligi, Hollywood'un buyuk studyolarinin sahip oldugu kaygilarin olmamasi filmi oldukca cekici kiliyor. Butun oyuncular cok etkileyici ama sahsen Bobby Cannavale rolunde buyuleyici. Filmi izledikten sonra biraz iciniz buruluyor ama cok farkli sebeplerden. Eger hayatinizda gercek manada dostlara sahip olduysaniz ne demek istedigimi anlarsiniz.

Hayatin icinden, hayatimizin icinden geciyor, kelimelerin her manasiyla...

Iyi seyirler!


Dipnot: filmin resmi web sayfasi ve hakkinda yazilmis guzel bir yazi...